FRA - Yunanistan Sınırından Düzensiz Geçiş Yapan İnsanların Durumuna İlişkin Rapor

madde14 sitesinden
Şuraya atla: kullan, ara

Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı tarafından 2011 yılında hazırlanan ve "Acil bir temel hak sorununa eğilmek için: Yunanistan sınırından düzensiz geçiş yapan insanların durumuna ilişkin rapor" başlığını taşıyan yayının Temel Bulgular bölümünü aşağıda bulabilirsiniz.


Raporun Türkçe metni için tıklayınız. (Not: Bu resmi bir çeviri değildir)

Raporun İngilizce tam metni için tıklayınız.




Temel Bulgular


“Yunanistan’da bulunan göçmenlerin ve sığınma arayışında olanların durumu son derece endişe vericidir. Kabul işlemlerinin iyileştirilmesi çok acil bir gereklililik haline gelmiştir. Yunanistan yönetimi Avrupa dayanışmasından hem finansal yardım hem de uygulama yardımı almak suretiyle faydalanmaktadır. Burada Yunan hükümetini ihtiyaç sahiplerine yardım elini uzatmak adına gereken tüm önlemleri almaya çağırıyorum. Ayrıca Yunanistan bir an önce resmi işlemlere getirilen yenilikleri kendi ulusal sığınma sistemlerine uyarlamalıdır, yoksa bu acil duruma kalıcı bir çözüm getirilemez.


Cecillia Malmström, AB İçişleri Görevlisi, Brüksel, 15 Aralık 2010


Göç eğilimleri


Yunanistan üçüncü dünya ülkeleriyle geniş sınırları bulunan AB üyesi bir ülkedir: Türkiye, Arnavutluk ve Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti (FYROM[1]) ile komşudur. 1990’ların başından itibaren uluslar arası koruma isteyen çok sayıda insan ve düzensiz göçmen bu sınırlardan geçiş yaptı: Bunlardan bazıları (çoğu Arnavutluk’tan gelenler olmak üzere) Yunanistan’da barınmak arzusundaydı, çoğunluğu ise AB üyesi ülkelere geçmeye çalışıyordu. Deniz yoluyla İtalya’ya veya karadan FYROM ve Sırbistan, veya Arnavutluk, Hırvatistan ve Slovenya üzerinden Avrupa’ya ulaşmaya çalışıyorlardı.


AB üyesi ülkelerde sınır güvenliğinin artırılması ve başka tedbirlerin alınmasıyla İtalya, Malta ve İspanya’ya girişler büyük ölçüde azaltıldı. Göç rotaları önce Yunanistan-Türkiye deniz sınırına daha sonra da kara sınırına yöneldi. 2010’da kayda geçen tüm düzensiz sınır geçişlerinin 90%’ının AB’nin Yunanistan kara ve deniz sınırında gerçekleştiği biliniyor. Doğu sınırından geçiş sayısının Evros’ta günde 350 kişiyi bulduğu oldu. Bu insanların çoğu Orestiada şehri yakınında bulunan 12.5 km’lik kara sınırından geçiş yaptı, fakat son zamanlarda nehri geçerek gelenlerin sayısında artış görülüyor.


12 Ocak 2011’de sunulan FRONTEX raporuna göre 2 Haziran 2010’dan itibaren Türk-Yunan sınırında 38,000 belgesiz insan tespit edildi. Büyük çoğunluk (44%) Afganistan’dan gelirken, kalanlar Arnavutluk (16%), Pakistan (8.5%), Somali (6%) ve Irak (4%) kökenliydi.


Sınırda yaşanan insanlık krizi


Türkiye sınırındaki durum ve özellikle sınırdan geçerken yakalananların tutulduğu merkezlerdeki yaşam koşulları içler acısı. Avrupa Birliği Temel Haklar Tüzüğü uyarınca, temel haklar adına ciddi olarak ele alınması gereken bir durum söz konusu.


2010’da Evros bölgesine girmeye çalışırken ölenlerin sayısı en az 45’tir: Bu kişilerden 26’sı Orestiada’da operasyon sahasında, 4’ü Evros nehrinin kıyısında, 15’i Alexandropolis açıklarında hayatını kaybetti. Yalnızca 2011 Ocak ayının ilk haftasında bu bölgede 4 ceset bulundu, dördü de soğuktan donarak ölen genç erkeklerdi. 29 Ocak 2011’de FRA bölge ziyareti sırasında Sidero köyü yakınlarında, en yakın yola 500 metre uzaklıkta bulunan bir mezarlık ve 48 taşsız mezar keşfetti.


Sınırda ele geçen insanlara uygulanan muamele bu kişilerin uluslar arası koruma alma ihtiyacının belirlenmesine yönelik değildir. Birleşmiş Milletler Yüksek Mülteci Komiserliği’nin (BMYMK) düzenli ziyaretlerini saymazsak, bağımsız bir sosyal ve yasal danışmanlığın sözü bile edilemez. Ayrıca herhangi bir sınırda sığınma hakkı talebinde bulunan kişiler, ilk müracaat işlemleri tamamlanana kadar gözaltında bulundurulduklarından, tutukluluk halleri diğerlerinden çok daha uzun sürmektedir. Bu kişilerin büyük kısmı yasal mültecilerin meşei olduğu bilinen Afganistan, Somali ve Irak gibi ülkelerden gelmiş olmalarına rağmen, 2010’da Evros’ta sığınma taleplerinden yalnızca 80’i değerlendirildi. Bu durum Atina’daki Attika Müttefikleri Polis Müdürlüğü’ndeki alenen beyan edilen izdihama ters düşmekte, ve bütün Yunan sığınma sistemini baltalamaktadır.


– Birleşmiş Milletler Yüksek Mülteci Komiserliği (BMYMK), Avrupa İşkence ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele ya da Cezanın Önlenmesi Komitesi (AİÖK), BM Özel İşkence Araştırma Birimi’nin yanı sıra sivil organizasyonlardan (STK) İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch), Sınır-tanımayan Doktorlar (Doctors without Borders) ve Pro-Asyl de dahil olmak üzere- birçok uluslararası kuruluş, oluşum ve mekanizmalar sığınma işlemlerindeki boşluklara, yetersiz karşılama faaliyetlerine ve bu insanların Yunanistan’da gözaltında bulundukları sürece maruz kaldıkları insanlıkdışı duruma dikkat çekmektedir. BMYMK Evros’ta yaşanan durumu bir “insanlık krizi” olarak tanımlamış, acilen duruma kesin çözümler getirilmesi ve acil önlemler alınması yolunda görüş bildirmişlerdir.


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), iltica talebinde bulunan bir sığınmacının (asylum seeker) Dublin II Yönetmeliği uyarınca Belçika’dan Yunanistan’a iadesinin, Avrupa İnsan Hakları Anlaşmasının 3. Maddesini ihlal ettiği yolunda karar aldı[2]. Avrupa Birliği üyesi ülkelerden bazılarının ulusal yönetim ve mahkemeleri sığınmacıların Dublin II Yönetmeliği doğrultusunda Yunanistan’a iadelerini durdurdu. Avrupa Birliği Adalet Mahkemesi de Dublin II Yönetmeliği uyarınca iade taleplerine ilişkin ön kararları askıya aldı[3].


Yunanistan’ın Tepkisi


Evros’ta yaşananlar acil bir insanlık durumu olarak değerlendirilmiş olmasına rağmen, bu değerlendirme doğrultusunda bir uygulama gerçekleşmedi. Hiçbir tedbir uygulaması Yunan hükümeti tarafından onaylanmadı. Sivil koruma kapsamında öngörülen gereklilikler halen düzenlenemedi.


AB fonlarının ulaşılabilirliği sağlandığı halde, gözaltı merkezlerine yönelik bir çalışmanın başlatıldığına dair en küçük bir emare yok. Avrupa Komisyonuna göre[4], 2008 ve 2009 senelerinde, normal fonların dışında, Avrupa Mülteci Fonu adı altında bir acil durum fonu kapsamında, sığınmacı kapasitesini artırabilmesi için 2.2 milyon ve 4.9 milyon Euro’luk meblağlar Yunanistan’a tahsis edildi. Aralık 2010’da acil ihtiyaçların karşılanması için Yunanistan’a 9.8 milyon Euro’luk bir acil bağış daha yapıldı, bu ek fonun amacı barınma merkezlerindeki sağlık, yiyecek ve sosyal hizmetlerin iyileştirilmesi, yeni barınakların inşası, ve sığınma başvurularının yapılacağı, sığınma işlemlerine erişimin sağlanabileceği ortamın temin edilmesiydi. Ancak tıbbi programlar (28 Şubat 2011’de Evros Sağlık Bakanlığı tarafından bir sağlık personeli atandı) ve BMYMK tarafından yürürlüğe konan bir yasal yardımın yolda olması dışında, FRA (Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı) bu kaynakların Evros sınırındaki durumu düzeltmek yolunda kullanıldığına dair hiçbir kanıta rastlamamıştır.


Yunanistan Ağustos 2010’da Avrupa Komisyonu’na Sığınma Reformu ve Göç Yönetimi konularını ele alan bir Ulusal Faaliyet Planı sundu. Bu plan acil ihtiyaç sahiplerinin belirlenmesi ve yerleştirilmesi için kısa ve uzun vadede alınması gereken önlemler konusunda bir temel atma niteliği taşıyordu. 17 Aralık 2010’da Sivil Savunma Bakanı Parlemento’da sığınma ve göç konularına değinen bu Yunanistan Faaliyet Planının sunulmasını takiben, planın yürütülmesi için Avrupa Komisyonunun önemli bir finansal destek sağlayacağı beyanatında bulundu[5].


FRA’nın gözlediği kadarıyla yetkililer 26 Ocak 2011 tarihli 3907/2011 sayılı kanunun yürülüğe girmesine yoğunlaştılar. Bu kanun İade Yönetmeliği’ni[6] değiştirmeyi ve ülkenin sığınma sisteminde bir reformu öngören bir kanun olup, bir Sığınma Hizmetleri, bir Başvuru Mercii, bir İlk Başvuru Resepsiyob Servisi ve yeni gelenler için tarama merkezlerinin oluşturulmasını sağlıyor. Geniş bir kesim yeni kanunun tüm sorunları çözmesini umuyor. Bu nedenle Atina’nın çabaları büyük ölçüde bu kanunun yürürlüğe konmasına harcanıyor, sınırdaki mevcut acil durum için ise acil bir çözüm düşünülmüyor. Ne var ki, yeni kanunun yürürlüğe girmesi çok zaman alacak; her şeyden önce kanun kapsamında 12 aylık bir uyarlama süreci öngörülüyor. Bu sürede hükümet tarafından alıkonan ve insanlıkdışı koşullarda hapis bulunan insanların durumunun ne olacağı, en azından Avrupa Birliği’nin genel sağlık kriterleri açısından endişe kaynağı olmaya devam ediyor.


Krizi artıran faktörler


FRA Evros’ta halen süregiden insanlık krizini körükleyen faktörleri şu şekilde sıralıyor:


  • Göçe ilişkin sorumlulukların bölünmesi ve sistemli bir işbirliğinin eksikliği: Ulusal düzeyde, sınır kontrolü, göç ve sığınma meslelerine ilişkin sorumluluklar dört farklı bakanlık arasında parçalanmış durumdadır. Göç meselesini ilgilendiren resmi koordinasyon mekanizmaları 3386/2005 kanunuyla düzenlenmiş olduğu halde uygulanmamaktadır. Politik düzeyde ise, FRA’nın gözlemlediği kadarıyla, ilgili bakanlıklar arasında gayrıresmi ve günübirlik bir koordinasyon ilişkisi olup, bu da çoğunlukla kişisel ilişkiler üzerinden yürütüldüğünden, uzun vadede kalıcı çözümler üretilememektedir. Buna karşılık, Bakanlıklar arasında operasyon niteliğinde bir koordinasyon bulunmamaktadır. Özellikle bilgi paylaşımı, hükümet kaynaklı faaliyetlerin ulusal, bölgesele ve yerel düzeylerde koordinasyonu ve yürürlüğe konması (yetkili otoriteler arasındaki yatay ilişkilerin ve Bakanlık içerisindeki dikey ilişkilerin sağlanması) oldukça problemlidir.
  • Sistematik tutuklama uygulamaları ve uygunsuz koşullar: Yunanistan’a düzensiz giren kişilerin özgürlüklerinin ellerinden alınması, görünen o ki alternatifsiz bir uygulama. Acil tıbbi yardım gerektiren durumlar haricinde, yakalanan herkes, istisnası olmaksızın, kaçma riski olup olmadığına bakılmaksızın gözaltı merkezlerinde tutuluyor, bu da zaten aşırı yüklü olan merkezlerdeki kalabalığı giderek artırıyor. Dahası, düzensiz göçmenlerin yerleştirildiği yerler uygun değil. İnsanlar genellikle eski depolarda veya başka amaçlarla inşa edilmiş ve sonradan hapishane benzeri yerlere dönüştürülmüş yerlerde tutuluyor.
  • Uzun bürokratik işlemler: Bu uzun işlemler yerel polis yetkililerinin bütçe onayı alma ve yerleşim yerlerinde, pencereleri tamir etmek veya tuvaletleri kullanılır hale getirmek gibi acil onarım çalışmalarını başlatma çabalarını sekteye uğratıyor.
  • Yerel düzeyde sorumluluk paylaşımındaki belirsizlikler: Genel yönetim sisteminin Ocak 2011’de yürürlüğe alınan ‘Kallikratis’ planı[7] uyarınca yeniden yapılanmasının ardından belediye, bölge ve ‘yerel yönetim’ yetkililerinin hala belirlenmemiş olması gözaltında tutulanların kondukları yerlerde hayati gereksinimlerinin karşılanmasını önemli ölçüde engelliyor. Örneğin, geçmişte yerel polisle Evros makamları (hükümet yetkilileri) arasındaki gayrıresmi bir işbirliği sayesinde, yemek fabrikalarıyla yapılan anlaşmalarla yiyecek temini sağlanıyordu, fakat söz konusu makamların feshinden sonra FRA’nın yetkililerle yaptığı görüşmelerde, görüşülen polis, bölge sorumluları ve belediye yetkililerinden hiç biri şimdi hangi birimin bu işle ilgilendiğini söyleyemedi. Yemek şirketi yemek dağıtmaya devam ettiği halde, ücretinin nasıl ödeneceği belirsiz. Battaniyelerin yıkanması, binalardaki tamirat işleri ve ısıtma gibi diğer işler ya yapılamıyor, ya da Sınır Tanımayan Doktorlar (STD) tarafından ödeniyor veya bazen tamamen kendi insiyatifleriyle ve kendi ceplerinden ödemek suretiyle ordu veya polis teşkilatı mensupları tarafından karşılanıyor.
  • Evros’ta Sivil Toplum Kuruluşlarının çok sınırlı olması: Yunan Hükümetinin sınırlarda yaşanan bu insanlık durumunu iyileştirmekte zorlanmasına ek olarak bazı hizmetleri üstlenebilecek STK’ların ve sivil toplum sözcülerinin (civil society actors) yokluğu durumu daha da zorlaştırıyor. STK’lar farkındalığı artırmaya ve hukuki meselelere odaklanmış durumdalar. Aralık 2010’da Evros’ta düzenli faaliyet gösteren tek örgüt Sınır Tanımayan Doktorlar’dı. Kilise çoğunlukla giysi olmak üzere yardım yapıyor ama bunlar her seferinde bir defaya mahsus yardımlar oluyor ve STD ile hiçbir iletişimleri yok.
  • Yerel kaynaklara ulaşımı sağlayacak bir sistem olmaması: Örneğin, her ikisi de gözaltı merkezlerine yakın mesafede bulunmasına reağmen Alexandroupoli’deki Thrace Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Komotini’deki Hukuk Fakültesi hiçbir destek sağlamıyor. Ayrıca zaafiyet içinde olan insanlara bakacak ve bazı sosyal hizmetleri üstlenebilecek imkanları olduğu halde belediyeler bu meseleden uzak durmayı tercih ediyor.
  • Yerel söz sahiplerinin ataleti: Yerel seviyede işbirliğini sağlama rolünü üstlenen tek bir kimse bulunmuyor. Bu da çeşitli pozisyonlarda söz sahibi olabilecek kişilerin, polisin, yerel yetkililerin, diğer devlet kurum ve teşkilatlarının, söz gelimi üniversite ve hastane çalışanlarının birbirinden habersiz işler yapmasıyla ya da bir şeyler yapabileceklerinin farkında bile olmamasıyla sonuçlanıyor. Önemli pozisyonlarda bulunan kişilerle, örneğin belediye başkanlarıyla yapılan görüşmelerde, bu kişilerin kendilerine de sorumluluk yükleyen 2011 yasasından haberdar bile olmadıkları görüldü. Tüm bunların sonucu, polise binen aşırı yük.
  • Yunanistan’ın diğer bölgelerinde olup kullanılmayan altyapı: Yunanistan’ın başka bölgelerinde, örneğin Ege adalarında, tam olaraka kullanılmayan gözaltı barındırma merkezleri mevcut. Evros’taki izdihamı hafifletmek için, nakledilme izni olan göçmenlerin deniz/hava yoluyla bu yerlere nakledilmesi mümkün, Alexandropouli’de ve adalarda liman ve havaalanları var. Benzer şekilde, barınaklarda özel desteğe gereksinimi olan kişilere yönlendirilebilecek (örneğin HIV danışmanlığı veren) insanlardan tam anlamıyla faydalanılamıyor.
  • Yunanistan’da finansal durumun kötüleşmesi desığınma ve göç yönetimine darbe vuruyor. Ulusal bütçe yetersiz. Fon ödemeleri için yürütülen işlemler karmaşık. Atanan personel sayısı az ve Avrupa Birliği fonlarını çekecek kapasite de düşük.


AB’nin katılımı


24 Ekim 2010’da, FRONTEX Sınır Hızlı Müdahale Ekiplerini (Rapid Border Intervention Teams, RABIT) devreye sokmak üzereYunanistan Sivil Savunma Bakanı’ndan ilk kez bir çağrı aldı. 27 AB ülkesi’nden uzmanlardan oluşan ve AB dış sınırlarındaki acil durumlara müdahale eden bu sınır ekiplerinin Yunanistan’ın Türkiye ile sınırlarındaki kontrolü ve denetimi artırmak için de yardımı isteniyordu. İstek ulaştıktan 5 gün sonra, 2 Kasım 2010’da, FRONTEX 26 AB ülkesinden 175 sınır kontrol uzmanı toplamış, teknik imkanları sağlamış ve Yunan-Türk sınırına ulaştırmış bulunuyordu. Bu düzenlemeler için harcanan paranın tamamı FRONTEX tarafından tazmin edildi. 3 Aralık 2010’da, Ajans’ın görevlendirdiği ekiplerin görev süresi 3 Mart 2011’e kadar uzatıldı. Yunanistan’a etkin bir sınır yönetimi sağlayabilmesi için destek vermek amacıyla FRONTEX bölgedeki faaliyetini bundan sonra da Poseidon Joint Operasyonu (Joint Operation Poseidon Land) kapsamında sürdürecek.


FRONTEX’in bu RABIT operasyonu ile Yunan-Türk sınırına önemli bir kaynak aktarmış olmasının bireyleri harekete geçirmek anlamında da olumlu bir etkisi oldu. Özellikle Yunan sınırından düzensiz geçiş yapan kişilerin gayrı resmi yollarla Türkiye’ye itilmesi riski azalmış görünüyor.

AB tarafından, FRONTEX aracılığıyla sağlanan bu operasyon yardımı sadece bir başlangıç niteliğinde olup en hayati temel haklar –yani halen gözaltında tutulanların insanlıkdışı koşullarda bulunması meselesi- üzerinde bir etkisi bulunmuyor, çünkü sınırdan düzensiz geçiş yapanlar FRONTEX’in etki alanının dışında sayılıyorlar.


Bir AB üyesi olarak, Yunanistan AB Temel Haklar Tüzüğü’ne saygı göstermek zorundadır. Temel hakların ihlal edilmemesini sağlamak adına ve Yunanistan yetkililerinin mevcut duruma etkin bir çözüm getiremedikleri göz önünde bulundurularak (daha 1999’da Avrupa İşkence ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele ya da Cezanın Önlenmesi Komitesi dikkatleri Feres’deki gözaltı merkezinin durumuna çekti)[8], acilen alternatif çözümler aranması gerekiyor. Bu çözümler özellikle korumaya muhtaç kişilerin, ailelerin, hamile kadınların ve refakatsiz küçüklerin ihtiyaçlarına cevap vermekle kalmamalı, temel hakları garanti altına almalı, kabul ve gözaltı merkezlerinde insanca koşullar altında, uygun yaşam şartlarını sağlamalıdır. Yunanlı yetkililerin operasyonları yürütmekte yardıma ihtiyacı olduğu, özellikle koordinasyon faaliyetlerinde ve AB fonlarının kullanılması konusunda yönlendirilmesi gerektiği açıktır.


  1. <sup>FYROM: Former Yugoslavia Republic of Macedonia, Makedonya Cumhuriyeti’nin Yunanistan’ın itirazı sebebiyle değiştirilen ve AB’tarafından tanınan yeni adı. (Ç.N.)</sup>fckLRfckLRfckLR
  2. <sup>ECtHR, M.S.S. v Belgium and Greece, No. 30696/09, 21 Ocak 2011</sup>
  3. <sup>CJEU, C‐411/10, NS v. Secretary of State for the Home Department, önkarar için referans alınmıştır, 18 Ağustos 2010; and C‐493/10, M.E. and Others v. Refugee Applications Commissioner, Minister for Justice, Equality and Law Reform, önkarar için referans alınmıştır, 11 Ekim 2010. Her iki vaka ABAM Başkanı’nın 9 Kasım 2010 tarihli emri doğrultusunda değerlendirildi.</sup>
  4. <sup>AB İçişleri Yetkilisi Cecilia Malmström’ün, AİHM’in sığınmacıların AB Dublin Yönetmeliği uyarınca transferine ilişkin kararını takiben, 21 Ocak 2011 tarihinde verdiği beyan için bkz. http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=MEMO/11/35&type=HTML. </sup>
  5. <sup>Bkz. Yunanistan Sivil Savunma Bakanı Mr Christos Papoutsis’in ve AB İçişleri Sözcüsü Cecilia Malmström’ün karşılıklı beyanları: http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=</sup>fckLRfckLR<sup>MEMO/10/450. Ayrıca bkz. Bakan Papoutsis’in toplam 230 milyon Euro’luk bir meblağın Yunanistan’a ulaştırılmasından bahsettiği beyanat : www.minocp.gov.gr/index.php?option=</sup>fckLRfckLR<sup>ozo_content&lang=&perform=view&id=3385&Itemid=459.</sup>
  6. <sup>Avrupa Parlementosu ve Konseyinin 16 Aralık 2008 tarihli 2008/115/EC Yönetmeliği’nde, kaçak göçmen konumundaki üçüncü dünya vatandaşlarının iadesine ilişkin, Üye Ülkeleri bağlayan ortak standartlar ve işlemler belirtilmiştir, OJ 2008 L 384.</sup>
  7. <sup>İçişleri Bakanlığından daha fazla bilgi edinmek için, (Yunanistan) Yerel E-Gov: www.ypes.gr/el/Regions/programma/</sup>
  8. <sup>Bkz. Avrupa İşkence ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele ya da Cezanın Önlenmesi Komitesi (AİÖK) tarafından Yunan hümetine iletilen 26 Ekim-2 Kasım 1999 tarihli Yunanistan ziyareti konulu raporun 31. paragrafı. Ayrıca bkz. Avrupa İşkence ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele ya da Cezanın Önlenmesi Komitesi (AİÖK) tarafından Yunan hümetine iletilen 26 Ekim-2 Kasım 1999 tarihli Yunanistan ziyareti konulu raporun 27. paragrafı (özellikle son cümle).</sup>



Raporlar.jpg
Raporlar

Konuya Göre: Türkiye · Suriye · Yunanistan · Avrupa · Ortadoğu · Afrika · Asya · LGBTQ+ · İklim Mültecileri
Yıllara Göre: 1989 · 1999 · 2000 · 2001 · 2002 · 2003 · 2004· 2005 · 2006 · 2007 · 2008 · 2009 · 2010 · 2011 · 2012 · 2013 · 2014 · 2015 · 2016 · 2017 · 2018 · 2019 · 2020 · 2021 · 2022 · 2023